Banu Özden’in Kaleminden: Z Kuşağının Gastronomi Anlayışı

Üniversitede ders vermeye başladığım son 6 yılda Z kuşağı ile daha çok etkileşim halinde olduğumdan, bu kuşağı tanıma ve gözlemleme şansı yakaladım. Büyük bir kısmı küçük yaşlardan itibaren internete ve taşınabilir dijital teknolojiye maruz kalarak büyüyen bu kuşak, bir öncekilerine nazaran çok farklı özelliklere sahip. Gastronomi alanı özelinde ise Z kuşağının algısı ve bakış açısındaki fark çok net bir şekilde görülebiliyor.
Genç tüketicileri inceleyen strateji grubu Cassandra’nın hazırlamış olduğu “Young & Hungry” raporu, Z kuşağının kendilerini “gurme” nesil olarak gördüklerini ortaya çıkarmış. Hatta kendilerini tanıtırken, beslenme biçimleri üzerinden tanımlama eğilimi bu kuşakta çok belirgin olarak ön plana çıkmaktadır. “Merhaba ben Banu, fleksitaryenim” gibi bir cümle ile kendilerini tanıtmaları bize biraz Jean Anthelme Brillant-Savarin’in ünlü sözünü hatırlatıyor: “Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” Buradan yola çıkarak, vegan, vejetaryen, ağırlıklı sebze ve tahıl tüketen fleksitaryen ve hayvansal gıda olarak sadece balık tüketen pesketaryen olarak çeşitlenen beslenme stilleri ile kendilerini tanımlıyorlar. Bunun arkasındaki en temel sebeplerden bir tanesi ise bu kuşağın çevreye daha duyarlı bir şekilde yetişmiş olması. Dolayısıyla onların kendileri için seçmiş oldukları beslenme stili, çevreye karşı duyarlılık derecelerini ortaya koyarken aslında bir yandan da onları tanımlıyor. Yapılan araştırmalarda, Z kuşağının önceki nesillere göre yüzde 550 daha fazla “süt içermeyen süt”lü içecek tükettiği ortaya çıkmış. Birçoğu ise bunu yalnızca özel bir beslenme çeşidi olduğu için yapmıyor. Aslında bu grubun yüzde 38’i çevresel kaygılar nedeniyle, yüzde 55’i ise hayvanların refahı için bitki bazlı ve karbon ayak izi azaltılmış gıdaları tercih ediyorlar. Böylelikle sadece bedenleri için iyi bir şey yapmış olmaktan ziyade ekolojik yapıya da fayda sağlamış oluyorlar.
Z kuşağındaki kişiler, çevresel anlamda ahlaki değerlere önem verdikleri için yaşam tarzlarını da bu çerçevede şekillendiriyorlar. Satın aldıkları markaların etik olması, dürüst ticareti desteklemeleri, doğal ve organik üretim olması onlar için önemli kriterler. Hatta Amerika’da yapılan bir araştırmada Z kuşağının yüzde 73’ü, gıda seçimlerini eski nesillere göre çevresel etkiler ile bağlantılı olarak oluşturuyorlar. Bunun sonucunda karbon ayak izi düşük ya da karbon nötr, sürdürülebilir ürünler satın alma eğiliminde olup ayrıca geri dönüştürülebilir paketlerde satılan ya da direkt paketsiz (örnek dökme tahıl ve pirinç gibi) satılan ürünleri tercih ediyorlar. Kısacası, sosyal sorumluluk bilincinde olan, doğal üretim yapan, geleneksel metotlar kullanan, doğal kaynakları gereksiz yere tüketmeyen ürünler bu kuşağın kilerindeki ürünleri oluşturmakta.
Bu kuşağın yediklerini, içtiklerini şekillendiren temel mecra sosyal medya, yiyecek seçimleri ve davranışları üzerinde önemli bir etkiye sahip. Eski nesillere kıyasla yiyeceğe genel olarak daha fazla ilgi gösteren ve yeni yiyecekleri denemeye istekli olan bu kuşak, yemek konusunda uluslararası bir bakış açısına sahip olup farklı ülke mutfaklarının yemeklerini denemekten de keyif alıyor. Bütün bu geniş bakış açısına ve bilgiye de sosyal medya sayesinde ulaşıyorlar ve gittikçe de ilgileri artıyor.
Düzenli olarak yeni ve sağlıklı malzemeler, farklı beslenme çeşitlerine uygun yenilikçi yemekler ve dünya mutfaklarından tarifler uygulayan yemek bloğu yazarları, Instagram “influencer”ları ve TikTok kullanıcılarından ilham alarak şekillendirdikleri yemek düzenleri Z kuşağının temel beslenme şeklini oluşturuyor. Kendi sağlıklarını ön planda tutan, ayrıca da modaya ayak uydurma eğiliminde olan Z kuşağı yegâne bilgi kaynağı olarak sosyal medyayı görüyor. Ayrıca kendi aşçılık deneyimlerini ya da yedikleri fotojenik yiyecekleri paylaşmak da sosyal medya etkileşiminde büyük önem taşımakta. Sosyal medyayı çok etkili bir şekilde hem kullanıcı hem de tüketici olarak kullanan bu kuşak gıda modalarını da şekillendiriyor. Ancak bütün bunların ileride tehlike arz eden bir durum olma ihtimaline değinmeden edemeyeceğim. O da bu beslenme düzenlerinin sosyal medya üzerinden tüm dünyaya aynı anda servis edilmesi ve bir süre sonra dünyanın neresinde olursanız olun herkesin aynı ürünleri, aynı teknikler ile hazırlayarak tüketmelerine sebep olabilir. Yani Z kuşağı bir yandan çevreye karşı duyarlılıkları yüzünden gezegenimizin fiziksel yapısı için bir fayda sağlarken bir yandan da farklı coğrafyalara ait yemek kültürlerinin de dejenerasyona uğrayıp yok olmalarına sebebiyet verebilir.

 

Sosyal Medya'da Paylaşın