Banu Özden’in Kaleminden: Kış İçeceklerinden Bozanın Modern İçki Kültürüne Adaptasyonu

İstanbul’da kış mevsiminin gelmesi birçok anlamda kışa özgü ürünler, yiyecekler ve içeceklerin de habercisidir. Kış mevsiminin en özlem duyulan içeceklerinden olan boza, belli bir nesil için çocukluğunun vazgeçilmez anıları arasındadır muhakkak. Soğuk kış gecelerinde sıcacık evlerde otururken dışarıda taze yapılmış bozasını satmaya çalışan bozacının hüzünlü “Boooozaaaa!” sesi eski İstanbullular için önemli bir kültür öğesidir.

Önce biraz tarihçesine değinecek olursak, geçmişi Mezopotamya’ya dayanan bu içeceğin ortalama 9000 yıl öncesine kadar uzanan bir gelenek olduğu bilinmekte. Hatta Kırıkkale Üniversitesi’nde bir profesörün iddiasına göre ise insan neslinin sudan sonraki ilk gıdası. İlk defa bir gıda maddesi olarak ortaya çıktığına inanılan bozanın, Orta Asya Türkleri sayesinde tarih boyunca Kafkaslar ve Balkanlara, sonrasında neredeyse Orta Afrika’ya kadar çok geniş bir coğrafyaya yayıldığı biliniyor. Bulunduğu her coğrafyada ayrı ayrı tahılların yetiştirilmesi ile yapılış tekniği aynı kalsa da içeriği değişkenlik gösterebiliyor.

Kültürümüzün bu denli derinlerinden gelen bu içeceğin günümüzde biraz önemini yitirmiş olduğunu hissediyorum. Oysaki boza, günümüz modasında kendine sağlam bir yer edinebilecek potansiyele sahip bir içecektir. Bunun nasıl olacağına değineyim.

Pandemi sırasında artan alkol tüketimi ve bunun hem sebebi hem de sonucu olarak ortaya çıkan endişe hissi, pandemi sonrası dönemde özellikle Z kuşağının hayatında önemli değişikliklerde bulunmasına vesile oldu. Amerika’da yapılan araştırmalarda “Y” kuşağının yüzde 42 ve Z kuşağının ise yüzde 21 oranında alkol tükettiği ortaya çıkarılmış. Bu durumda daha sağlıklı olma bilinci yüksek olan Z kuşağının dışarı çıktığında daha çok alkolsüz içeceklere ve kokteyllere rağbet ettiği görülmekte. Bunu göz önünde bulunduran çoğu içkili işletme, özel “mocktails” (alkolsüz kokteyl) menüleri tasarlayarak sağlık düşkünü Z kuşağını da müşteri kitlelerinin içine katmayı hedefliyor. Benzer bir durumun Türkiye’de olma ihtimali çok yüksek. İşte tam da bu noktada bozanın devreye girmesinin çok uygun olacağı kanısındayım. Tek başına mükemmel bir içecek olmasının yanı sıra farklı ürünlerle çeşnilendirilerek birbirinden farklı lezzetlerde içecekler yaratmaya da uygun bir yapısı var. Yine eskilere dönecek olursak, İstanbul’da bir zamanlar pekmez, tarçın, karanfil ve zencefil ile tatlandırılarak içilen boza, yaratıcı miksologların elinde birbirinden lezzetli alkolsüz kokteyllere dönüşebilir. Hatta biraz soğutulduktan sonra ekşi tatlı bir meyve suyu ile karıştırılarak bile müthiş lezzetler elde edilebilir.

Bünyeyi ısıtıcı olmasından dolayı kış aylarında tercih edilen bozanın ayrıca türlü türlü faydası da bulunmakta. İçerdiği B1, B2, B3, B6 vitaminleri, antiseptik görevi gören laktik asidin bağırsak florasını temizlemeye yardımcı olması bozayı başlı başına sağlıklı bir içecek yapıyor. Bunlara ek olarak, kışın sık sık yakalandığımız gribe ya da öksürük krizlerine karşı ilaç niyetine de tüketilen boza, zihin açıcı ve sinirleri dinlendirici etkiye de sahip.

Tarihi geçmişe sahip kültürel bir öğe olması, sohbet ortamlarına eşlik edebilmesi, çeşitli lezzetlerle tatlandırılabilmesi ve sayısız faydası ile boza, kış aylarında mutlaka her restoranın içecek menüsünde yerini almalı ve yeni moda alkolsüz kokteyllerde de başrole geçmelidir.

Sosyal Medya'da Paylaşın