Konaklamada franchise modeli pandemi sonrası için neler getirecek?

Wyndham Hotels & Resorts Türkiye Bölge Direktörü Mehmet Ferman Doğan Dünya Gazetesi için bir yazı kaleme aldı.

Wyndham Hotels & Resorts Türkiye Bölge Direktörü Mehmet Ferman Doğan Dünya Gazetesi Serbest Kürsü köşesi için bir yazı kaleme aldı. Doğan’ın yazısı şöyle:

Konaklama sektörü Türkiye ve dünya genelinde bir dönüşüm sürecinden geçerken, otel yatırımcılarının tesisleri için doğru iş modelini seçmelerinin önemi her zamankinden daha önemli hale geliyor. Otel yatırımcılarının projelerini geliştirirken başvurabilecekleri üç ana model bulunuyor: Bağımsız oteller, franchise oteller ve doğrudan yönetilen oteller. Bu işletme modellerini aşağıda genel hatlarıyla inceleyelim.

Bağımsız oteller mülk sahibi tarafından, bağımsız bir marka altında işletilir ve personel yönetimi, finansman, satış, pazarlama ve satın alma gibi gündelik faaliyetlerden yine mülk sahibi sorumludur.

Doğrudan yönetim modelinde işletilen oteller bir zincire ait marka altında, markanın bağlı bulunduğu otel zinciri tarafından yönetilir. Otelde görev alan üst düzey personelin yönetimi, finans, satın alma, açılış öncesi eğitim, marka standartları, satış ve pazarlama, merkezi rezervasyon sistemi ve sadakat programı gibi faaliyetlerin yürütülmesinden otel zinciri sorumludur.

Franchise modelinde ise oteller bir zincire ait markanın çatısı altında yönetilirken; tesise eğitim, açılış, satış, pazarlama, rezervasyon sistemine erişim ve sadakat programı gibi konularda franchise veren tarafından destek sağlanır. Bunları otelin günlük operasyonlarında mülk sahibi uygular. Franchise modelini doğrudan yönetim modelinden ayıran temel farklardan biri mülk sahibinin marka sahibine ödediği lisans ücretidir. Doğrudan yönetim modelindeki lisans ücretleri genelde daha yüksek bir eşikten başlar ve teşvik ücretleri de daha yüksek olur. Franchise modelinde ise lisans ücretleri büyük ölçüde odabaşı gelir üzerinden hesaplanır ve bu sayede iki tarafın da beklentilerini karşılayan ve hızla değişen şartlara hızla cevap verebilen bir denge ve esneklik temeli oluşturulur.

Türkiye’de şu anda kurulu olan otellerin çoğunluğu bağımsız mülk sahipleri tarafından, bağımsız markalar altında işletiliyor. Franchise modeli ABD ve diğer Avrupa pazarları ile kıyaslandığında Türkiye konaklama sektöründe halen genç bir konsept olsa da, pazarda geçtiğimiz yirmi yıl içinde önemli ilerlemeler kaydetti. Yakın zamanda Türkiye’de yapılan otel yatırımlarının büyük ölçüde franchise modeliyle yapıldığını ve bu modelin özellikle orta ve üst-orta segmentlerde sıkça benimsendiğini görüyoruz. Günümüzde franchise modeli küresel pazarlara girmek için temel stratejilerden biri olarak görülüyor ve bu model, organizasyona dair ve finansal açılardan getirdiği avantajlar sebebiyle de rağbet görüyor.

Franchise modeliyle işletilen oteller bir yandan global, bölgesel ve yerel düzeyde tanınmış bir markanın bir parçası olmaları sayesinde pazarda görünürlük ve kalite standardı avantajları elde ederken, diğer yandan gündelik operasyonlardan birinci aşamada mülk sahiplerinin sorumlu olması sayesinde otele özgü ihtiyaç ve şartlara hızla cevap vermeyi mümkün kılacak esnekliğe sahip oluyor. Eğitim programlarına, danışmanlık hizmetlerine, sadakat programlarına, pazarlama ve dağıtım platformlarına erişim imkanlarının yanı sıra maliyet verimliliği de franchise modelini otel yatırımcıları açısından cazip kılıyor.

Francise verenler, mülk sahiplerinin içinde bulunduğumuz yeni dönemin şartlarına cevap vermelerine yardımcı olan bir dizi ek güvence de getiriyor. Bunların arasında güçlendirilmiş hijyen pratikleri ve sertifikasyon programlarına erişim, misafir güvenini tekrar inşa edecek girişimler, operasyonel ve ticari destekler ve iyileşme planlarına erişim de yer alıyor.

Franchise ve doğrudan yönetim modelleri, misafirlerin tanıdıkları ve güvendikleri bir marka ile konaklama hizmeti alırken içlerinin rahat olmalarını sağlıyor ve yatırımcılara güçlendirilmiş hijyen, güvenlik ve kaliteye güven avantajları getiriyor. Otel sahiplerinin, yatırımları için hangi modelin en uygun olduğuna karar verirken tesislerinin ve alabilecekleri risklerin büyüklüğü, marka uygunluğu ve maliyet verimliliği gibi unsurları da göz önünde bulundurması gerekiyor.

Güçlü markalarla faaliyet gösteren oteller seyahat sektörünün en dayanıklı kesimlerinden birini oluşturuyor. İçinde bulunduğumuz ortamda ve COVID-19 sonrası dönemde misafirler, tanıdıkları ve güvendikleri markalarla konaklamayı her zamankinden daha çok tercih edecektir ve bir yandan sıcak bir konaklama tecrübesi sunarken aynı zamanda güven ve hazır olma duygusu aşılayabilen markalara olan sadakatleri daha da artacaktır.”

 

Sosyal Medya'da Paylaşın