Beyaz Fırın en yeni ve klasik tatlılarıyla sezona iddialı bir giriş yapıyor

Beyaz Fırın’ın hikayesi, Makedonyalı, fırıncı Stoyanof Ailesi’nin 1836 yılında İstanbul’a gelmesiyle başlıyor. İki asırlık lezzet hikayesine, reçetelerine sadık kalarak devam eden markanın yaz aylarına özel tatlılarını Beşinci Kuşak Temsilcisi Nathalie Stoyanof Suda’dan dinledik.

1836’dan bu yana benimsediği ilkelerinden ödün vermeden, günümüz şartlarına göre kendini geliştiren bir marka Beyaz Fırın. Şu an toplam 8 şube ile hizmet vermeye devam ediyor. 2012 yılına kadar sadece pastane olarak hizmet verdiklerini dile getiren Nathalie Stoyanof Suda, “2010 yılında, elimize geçen bir rapor, yeme – içme alışkanlıklarının değişeceğini ve dışarıda yemek yeme oranında bir artış olacağını gösteriyordu. Aynı zamanda, sağlıklı beslenme trendinde giderek artış yaşanıyordu. Tüm bu gelişmeler neticesinde 2012 yılında bünyemize Beyaz Fırın Brasserie’yi de ekledik” diyor.

Beyaz Fırın markasının bakış açısını Üçüncü Nesil Temsilci George Stoyanof’un, “Kendin yemeyeceğin malı müşterine verme!” nasihati oluşturuyor. Yıllar içerisinde gelişen dengeli beslenme ve mevsiminde meyve sebze tüketme alışkanlıkları ve “Ruhunu Besle, Bedenini Besle” mottosu markanın menülerinin şekillenmesine zemin hazırlıyor.

“Brasserie mutfaklarımızı yeniden açmanın mutluluğunu yaşıyoruz”

Beyaz Fırın’da tezgahlarda yer alan tek pastalar, sütlü tatlılar da kış ve yaz aylarına göre değişkenlik gösteriyor. Sıcak- soğuk içecekler, imza reçetelerle hazırlanan limonatalar, yemeklere eşlik eden şeker ilavesiz içecekler de menünün olmazsa olmazlarından. “Yaz sezonuna ve yeni normal hayata yaz menümüzle merhaba dedik” diyen başarılı isim, “Mart ayının ortasından bu yana kapalı olan brasserie mutfaklarımızı yeniden açmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Yıllardır uyguladığımız hijyen ve kalite prosedürlerimizin üzerine, sürecin getirdiklerini de ekleyerek misafirlerimize hizmet veriyoruz” ifadelerini kullanıyor.

“Şeker ilavesiz pastalarımıza bir yenisini daha ekledik”

Beyaz Fırın’da yaz menüsü ile birlikte yeni pastalar da tezgahlardaki yerlerini almaya başladı. Cheesecake’lere Tiramisu Cheesecake’i ekleyen marka, yıllar önce Türkiye’de ilk defa ürettiği Tiramisu Cheesecake’e keyifli bir dokunuş

yapıyor. Lezzeti kadar sunumunun da çok güzel olduğunu vurgulayan Suda, “Çevresini saran koruyucu bandı çıkarınca sizi bir sürpriz bekliyor. Öte yandan şeker ilavesiz pastalarımıza bir yenisini daha ekledik. Kajulu Raw Pasta adında hem raw hem de vegan bir pasta hazırladık. Öte yandan Çilekli Milföy hâlâ çok sevilen pastalarımızdan. Taş değirmende pirincin öğütülmesi ile elde ettiğimiz sübye ile hazırladığımız sütlaç, kazandibi gibi sütlü tatlılarımız da olmazsa olmazlarımızdan” açıklamalarında bulunuyor.

“Sürdürülebilirlik, temiz gıda ile ilgili çalışmalarımız sürüyor”

Beyaz Fırın’ı öne çıkaran unsurlardan biri de temiz gıdaya önem veriyor olması. Yerel üreticiler tarafından, temiz topraklarda üretilen hammaddeyi kullanmak marka için hem çok önemli hem de mutluluk kaynağı. Fark yarattıkları bir başka noktanın ise, reçetelere sadık kalmaları olduğunu dile getiren Nathalie Stoyanof Suda sözlerini şöyle noktalıyor: “Pandemi dönemiyle birlikte öncelikli olarak dijital platformlar ve kanallarımızı geliştirmek üzere çalışmalara başlamıştık. Öncelikli olarak bu çalışmaları sonuçlandırmak istiyoruz. Bununla birlikte farklı satış kanalları geliştirmek üzere çalışmalarımız devam ediyor. Sürdürülebilirlik, temiz gıda ve hammadde kullanımımız ile ilgili de çalışmalarımız sürüyor. Öte yandan markamızın sürdürülebilirliği çok önemli bizim için, olmazsa olmazlarımızdan. İnsan davranışlarını gözlemleyerek, değişikliklere göre kendimizi, yönetim anlayışımızı ve ürünlerimizi uyarlıyoruz. Aynı konu çalışan ekiplerimiz için de geçerli. Onların sürdürülebilirliğine de çok önem veriyoruz. Yaşam beklentilerine göre çalışan ekiplerimizi yönetmek, onları anlamak en önem verdiğimiz konulardan. Bu çerçevede, markamızın sürdürülebilirliğini şekillendiriyoruz ve devam etmesini hedefliyoruz.”

Sosyal Medya'da Paylaşın