Gastronomi turizmi kenti olarak İzmir

Doğduğum, büyüdüğüm topraklar başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında gönül bağım olan yerlerin, bölgelerin, kentlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Liste yapmaya kalksam İstanbul, Çanakkale, Antakya, Antep, Kars diye uzar gider. Ancak üniversite için görmeden seçtiğim ve 18 yaşında gittiğim İzmir benim için her zaman en ön sıralarda yer alır. 

Ailemden ayrı yaşamaya alışmak, üniversite eğitiminin ardından çalışma hayatına atılmak, hatta bir yandan çalışırken bir yandan de ikinci bir üniversitede okumak, ardından yurt dışına gitmek gibi yaşamımdaki önemli kararları hep İzmir’de aldım. Sonra araya uzak mesafeler ve yıllar girdi. İstanbul’a yerleştim, İzmir zaman içinde hiç vazgeçemeyeceğim dostlarım, arkadaşlarım ve tatil için gittiğim bir şehre dönüştü. Son yıllarda ise İZFAŞ ve TÜRSAB ortaklığıyla düzenlenen Travel Turkey İzmir Turizm Fuarı ile eşzamanlı gerçekleşen Uluslararası Gastronomi Turizmi Kongresi’ne katılmam, kentin potansiyeli ve artıları üstünde tekrar düşünmem İzmir’le ilişkimi başka bir boyuta çekti. Şimdi geçmiş bagajıyla zaten turizmi cazibe merkezi olan İzmir’i dünyanın önde gelen gastronomi kentlerinden biri yapmak İzmirlilerle ortak hayalim. Sık sık dillendirdiğim gibi gastronomi son yıllarda turizmin önemli ayaklarından birini oluşturmaya başladı. Ülkelerin ve kentlerin uluslararası boyutta tanınması ve markalaşmasında kültürü, sanatı, doğal güzellikleri, ekonomisi kadar gastronomisi de itici güç. Günümüzde seyahat planları yapılırken gidilecek yerlerin restoranları ve yerel ürünleri de belirleyici oluyor. İzmir hem merkezi hem de Çeşme, Alaçatı, Karaburun, Seferihisar, Eski ve Yeni Foça, Balçova, Narlıdere, Selçuk, Urla, Dikili ve Bergama gibi dört bir yanını saran ilçelerinin doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle gerçekten de eşsiz bir kent. İzmirliler bu özellikleriyle her zaman gurur duyar ve haklı olarak övünürler. İstanbul ile hep bir rekabet içindedirler ve en sevdikleri karşılaştırmalardan biri de hafta sonu kaçamakları için gidilecek yerlerin çokluğudur.

Gastronomi Turizmi ama nasıl?
8500 yıllık geçmişiyle, farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış, Efes ve Bergama gibi UNESCO Dünya Mirası listesinde iki arkeolojik alanı olan İzmir çok kültürlü yapısı, yemek ve ürün çeşitliliğiyle haklı bir üne sahip. Dünyanın en büyük Açıkhava çarşılarından Kemeraltı sokak lezzetleri başta olmak üzere gastronomik açıdan da başlı başına bir hazine değerinde. Bir kentin gastronomisiyle marka olması için bölgenin ürün çeşitliliği yarattığı artı değer çok önemli. İzmir de buna fazlasıyla sahip. Ancak uluslararası bilinirliği olan bir gastronomi turizmi destinasyonuna dönüşmek için bölgenin kimliğini, yemek kültürünü ve malzeme çeşitliliğini ortaya koyan restoranların sayısının ve kalitesinin artmasına ihtiyaç var. Son birkaç yıl içinde İzmir’in gastronomik çıtasını yükselten, uluslararası standartlarda yerler açılmaya başladı. Hürriyet Gazetesi ve Karaca iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz İncili Gastronomi Rehberi ve İTALTUR’un sahibi Hande Arslanalp’le birlikte düzenlediğimiz İzmir GastroFest sayesinde bunu çok daha yakından gözlemliyorum. İzmir merkezde hala yeterli sayıda olmasa da Alaçatı ve Urla başta olmak üzere çevresinde yerel ve mevsiminde ürün kullanan şef restoranları, modern esnaf lokantaları, balıkçılar, deniz ürünleri restoranlarının sayısı giderek artıyor.

Urla Bağ Yolu
Hakkında çok söylenecek söz vardır, hikâye hep M. Ö. 6 yüzyılda ilk zeytinyağı üretiminin yapıldığı Klazomenai diye başlar ama benim için Urla en sevdiğim yazarlardan biri, hatta üzerine tez yazdığım Necati Cumalı’nın memleketidir. Ben Urla’yı, doğduğu Bademli köyünü onun romanlarıyla, öyküleriyle tanıdım. Sonra sahildeki restoranları lezzet duraklarımız arasına girdi. Şimdi ise her geçen gün güçlenen bağları, şarap üretim tesisleri ve paralel gelişen restoranları ile benim olduğu kadar tüm yeme-içme severlerin radarında. Henüz konaklama tesisleri yetersiz olsa da arz talep doğrultusunda bunun da aşılacağını düşünüyorum.Zeytin ve zeytinyağının yanı sıra Antik çağdan bu yana adını şarapçılıkla da duyuran Urla, Bağ Yolu ile bir gastronomi rotasına dönüşme yolunda sağlam adımlar atıyor. Urla, Urlice, USCA, MMG, Mozaik, Limantepe ve Urla Bağ Evi gibi üreticilerin her biri kalite çıtası yüksek şaraplar üretiyor. Bölgede bir bağ rotası olmanın olmazsa olmazı butik oteller, pansiyonlar ve yörenin ürünlerine, mutfağına sahip çıkan kimlikli restoranların sayısı arttıkça Urla gastronomi turizminin en önemli duraklarından biri olma potansiyeli taşıyor… 

Sosyal Medya'da Paylaşın