Paris, kelimenin tam anlamıyla ‘restaurant’ kelimesinin icat edildiği, gezegendeki en ikonik gastronomi başkenti. Otantik Fransız yemeklerinin tadına bakmak isteyen turistlerin ilk duraklarından olmaya devam eden Paris, bistro’larıyla da dikkat çekiyor. Biz de yeni sayımızda Paris’in en iyi klasik bistro’larını sizler için derledik.
Le Fermette Marbeuf
Le Fermette Marbeuf, yetenekli ressam ve mimar olan Wielhorski tarafından her ne kadar yeniden dekore edilse de 1978 yılına kadar unutulmaya yüz tutmuş ve ihmal edilmiş bir mekân oluyor. 1978 yılında yeniden keşfedilerek hayata kazandırılan Le Fermette Marbeuf, menüsünde ise en çok tercih edilen lezzetler; kuzu fondan, dana pirzola, kırmızı biber ile sığır fileto oluyor.
Le Bistro Du Peintre
1902 yılında kapılarını açan Le
Bistro Du Peintre, yüz yılı devirerek geleneksel Fransız lezzetleri sunmaya
devam ediyor. 1991 yılında garson olarak göreve başlayan Hervé Bonal, 2003
yılında mekânı devralıyor. Bonal, Le Bistro Du Peintre’i ”insanların günün her saatinde yemek yiyebileceği, kahve içip
rahatlayabileceği bir mekân” olarak betimliyor.
Le Petit Vendome
Renkli cephesi, neon tabelaları, tebeşir tahtalar üzerindeki el yazısı menüsü ve tavandan sarkan jambonlar ile misafirlerini karşılayan Le Petit Vendome, kapısında kuyruklar oluşturacak kadar bir üne sahip. Üçer korstan oluşan; başlangıç, ana yemek ve tatlıdan oluşan menüsüyle misafirlerine güzel bir yemek deneyimi sunuyor.
Les Marches Seine ve Modern Sanat Müzesi arasına gizlenmiş, Eyfel Kulesi’nin eteklerinde; huzurlu, sakin ve sessiz bir mekân olan Les Marches, gerçek bir Paris bistrosu. Gerçek Fransız lezeetleriyle misafirlerini ağırlayan Les Marches, uygun fiyatı ve hizmet kalitesiyle yerlilerin ve turistlerin uğrak noktası olmaya devam ediyor.