Banu Özden’in Kaleminden: Türkiye’nin Pazar Yerleri Rehberi

Yöresel ürünlere ve yemek kültürüne çok önem veren bir ailenin içinde büyüdüm. İmkanlarımız doğrultusunda hep gıda ürünlerinin iyisi yöresinden alınır ya da getirtilir, büyüdüğüm ev bu bereketle dolup taşardı. Özellikle anneannem bu konuda başı çekerdi. Yemeğe çok meraklı birisi olmasının yanı sıra hangi yörenin nesi meşhurdu bilirdi. Çoğunlukla kendi arabası ile gittiği bu seyahatlerinden dönüşte de mutlaka gittiği yöredeki pazar yerlerinden aldığı mevsim zerzevatları ve yöresel ürünleri de beraberinde getirirdi. En büyük zevki ise bunu bizlerle paylaşmaktı. Hem onu ziyarete Sapanca’ya gittiğimizde hem de o İstanbul’a bizi ziyarete geldiği zamanlarda yurdun çeşitli yerlerinden gelen bu özel ürünlerin tadını beraber çıkarırdık.  

Yemekle ilgili işlere ilgi duymam ve bu konuyu temel alarak başladığım gezilerde ben de yavaş yavaş anneannemin açtığı, sonrasında annemin devam ettirdiği yolda gitmeye başladım. İlk iş maksatlı gezim 2008 yılında Küçükkuyu’daki Adatepe köyüneydi. Zeytin hasadı maksadı ile götürdüğüm gruba mihmandarlık yapmaktan arta kalan bir zamanda yerel pazarını ziyaret ederek; yenilebilir hediyelikler olarak mevsimsel yabani otlar, yeşil zeytin, zeytinyağı ve çintar (melki) mantarı almış, seyahate götürdüğümden daha fazla yükle eve geri dönmüştüm.  

Yıllar yılı özellikle araba ile gittiğimiz aile seyahatlerinden dönüş tarihlerimizi mutlaka ziyaret ettiğimiz yörenin yerli pazarına denk getirmek gibi bir alışkanlığımız oluştu. Bu sayede en çok bilinenlerin yanı sıra onlarca da pazar yerleri keşfettik. Tire’den geri dönerken salı gününe, Ödemiş’ten geri dönerken cumartesiye, Havran’dan yolumuz geçecekse cuma gününe ve güneye gittiğimiz tatillerden dönerken ise mutlaka çarşamba gününe denk getirerek Akhisar pazarına uğrayarak arabamızı birbirinden lezzetli ve taze ürünlerle doldururduk.

Bu günlerde ise ağırlıklı olarak Kozak yaylasındaki köy evimizden her İstanbul’a dönüşümüzde pazartesi gününe denk getirerek mutlaka sabah erkenden Burhaniye pazarına uğrayıp, özellikle de köylü pazarı tarafından alışveriş etmenin zevkini ve bir nevi ayrıcalığını tadıyoruz. Anadolu’nun dört bir yanında kurulan her pazarın kendine göre bir lezzeti ve çekiciliği olsa da özellikle köylü pazarları beni her zaman daha da cezbeder.  Genelde büyük semt pazarlarının bir bölümünde yer alan köylü pazarlarını gezmek, direk üreten köylü ile muhatap olmak, onlarla sohbet etmek, ürünleri hakkında bilgi almak, hatta bazen o ürüne dair uyguladıkları pişirme yöntemlerini öğrenmek o kadar değerli bir deneyim ki… El emeği göz nuru yetiştirdikleri ürünler için harcadıkları çabayı nasırlaşmış ellerinde, bükülmüş bellerinde adeta görebilirsiniz. Birebir iletişim kurma faktörünü de ele aldığınızda gerçekten bu pazar yerlerini gezmek ve alışveriş etmek eşsiz bir deneyim haline gelir. Hayatın her anının öğrenmek için bir fırsat olduğunu gösteren bu özel alışverişler, yılardan beridir hiçbir kitapta ya da başka yazılı kaynaktan öğrenemeyeceğim bilgiler edinmemi sağlamıştır.

Aslında hep düşünmüşümdür Türkiye’nin bir pazar yeri rehberi olmalı diye (Bir zamanlar Ayfer Yavi Türkiye’nin pazar yerleri hakkında yazılar yayınlıyordu). Bizler yıllardan beri bu pazar yerlerini bulmak, hangi gün faaliyet gösterdiklerini öğrenmek için epey bir araştırma yaptık. Ancak pazar yerlerinin adresini, hangi gün ve saatler arasında hizmet verdiğini, ne tür ürünler satıldığını ve hatta varsa yerel üreticileri ile ilgili bilgiler içeren bir rehber çok faydalı bir kaynak olurdu.  Tıpkı bir dönem Michelin lastik firmasının kamyon şoförlerine yardımcı olmak üzere yol üzerindeki lezzet durakları için çıkardığı rehber gibi. Günümüzde belli bir restoranda, belli bir şefin yemeğini yemek için kilometrelerce yol kat eden kişiler, aynı çabayı yöresel ürünlerin satıldığı, yerel üreticilerin bulunduğu pazarlardan alışveriş yapmak için de gösterebilirler. Tabii böyle bir rehber çıkarsa temennim herhangi bir derecelendirme sisteminden etkilenmeden sadece bilgi vermek amaçlı olması. Bu arada rehber demişken, Gault & Millau (bu arada Gault & Millau 4 Aralık akşamı Türkiye restoran seçkisini açıkladı!) örneğini takip ederek yöresel ürünleri, yerel mutfak kültürünü ve varsa üretici köylülerin uyguladıkları tarımsal sürdürülebilirlik çalışmalarını da ön plana çıkartarak pazarların anlatılması hem rehbere bir değer katar hem de üreticilere ulaşmayı çok daha kolaylaştırır. Belki yakın bir zamanda böylesine kapsamlı ve maliyetli bir projeyi yapmaya bir gönüllü çıkar ve Türkiye bir pazarlar rehberine kavuşur. 

Sosyal Medya'da Paylaşın