Gündem Değerlendirmeleri’nde koronavirüs sürecinin tüm dünyada ve Türkiye’de yaratmış olduğu etkiyi, turizm ve yeme-içme dünyasındaki son gelişmeleri ve krizden çıkış yollarını sektör profesyonelleriyle konuşmaya devam ediyoruz. Accor Türkiye Lüks Markalar Bölge Başkan Yardımcısı ve Swissôtel The Bosphorus İstanbul Genel Müdürü Uğur Talayhan, bütün endüstrinin zor zamanlar geçirdiğini ifade ederek, “3 bin otelimizin 2 bin 200’ünü kapatmak zorunda kaldık” diyor.
Türkiye’de 11 Mart tarihinde ilk vakanın görülmesiyle beraber; oteller, restoranlar, cafe’ler hızlıca önlem almaya başladı ve tüm işletmeler kapılarını birer birer kapattı. Uğur Talayhan sürecin sektör üzerindeki etkisinin Ramazan ayıyla beraber daha da zorlaşacağını belirtiyor. Otellerinin bir kısmını sağlık çalışanlarına açtıklarını söyleyen Talayhan, “Kazakistan’daki otellerimiz kapalı. Türkiye’de Sofitel ve Fairmont’u kapattık. Swissôtel İstanbul, İzmir, Ankara ve Bodrum etkin. Raffles Otel’in ise rezidansları açık, devam ediyor. Misafirlerimizin %80’e yakını yabancı olduğu için Şubat ayında krizi hissetmiştik ve önlemlerimizi almaya başlamıştık. Şubatta çok fazla iptal geldi ve milyon Euro’ları buldu. Personelimizin ve misafirlerimizin sağlığı için personelimiz bütün gerekli eğitimleri aldı. Nano gümüş ile misafir alanlarını dezenfekte ederek her yeri temizledik. Bütün kuralları ve önlemleri yerine getirdik. Toplantılarda yemeklerde hatta servislerde sosyal mesafeye dikkat etmelerini sağladık. Personel toplu taşıma kullanmasın diye servis sayısını artırdık ve kendini riske atmak istemeyenler için otelde kalma olasılığı sağladık. Rezidansta yaklaşık 30-35‘e yakın misafirimiz var. Otel kısmını sağlık çalışanlarına açtık ve otelde kalan misafirlerimizi daha rahat edebilecekleri yerlere aldık. Bu yüzden oteli kapattık ve rezidanslara geçtik. Rezidanslarda mutfak ve oturma alanı da olduğu için misafirlerimiz için karantina daha rahat oluyor. 24 saat oda servisimiz bulunuyor. İlk günlerde Sağlık Bakanlığı’nın aracılığı ile sağlık çalışanları misafirlerimiz bizde kalıyorlardı. Şimdi ise valilik ile ilerliyoruz. Şu an 55-60 kişiye yakın sağlık çalışanımız var. Otelimizin batı bloğunu kendilerine açtık ve konuk ediyoruz” ifadelerini kullanıyor.
“İnsanlar ferah ve havadar yerleri tercih edecek”
Uğur Talayhan, sektör için karantina sürecinin Haziran ayına kadar devam edeceğini, hareketlenmenin ise Haziran sonunu bulacağını söylüyor. Süreç öncesi otelin %80 doluluk oranı olduğunu ifade eden başarılı isim, “Bundan sonra %30-40’ı görebilirsek iyi olur. Her yıl farklı krizler vardı. Şubat ayının ilk başında İdlib operasyonu yüzünden işler yavaşlamıştı ve tam bitti derken küresel bir kriz başladı. Londra, Portekiz, Dubai ve Çin’de bulundum. Kriz Çin’deyken ben onlara yazıyordum şimdi oradaki arkadaşlarım bana yazıyor. Lüks segmentin doluluk oranı çok düşük, %10’larda. Orta ve alt segmentlerde de lokal müşteriler bulunuyor. Öte yandan kriz sonrası dönüşüm mutlaka olacak. ‘Yeni düzen’ denilen yönetmelikler de olacaktır. Bizim sektör devam edecek ama daha güvenli, temiz ve hijyenik ortamlar tercih edilecek. Koronavirüssüz alan ya da güvenli alan sertifikaları gelecek. Trendler değişecektir. İnsanlar daha kapalı ve dar alanlar yerine ferah ve havadar yerleri tercih edecek. Biz Swissotel olarak çok şanslıyız. Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesinde sunduğumuz yemeklerimiz, açık hava sinemalarımız, 16 roof’umuz ile misafirlerimizi bekliyor olacağız. Gördüğüm üzere herkes dijital dünyaya bir geçiş sağladı. Live konserler olmaya başladı. Bizim toplantı işlerimizin çok etkileneceğini artık insanların toplantı için şehirlerden şehirlere gitmeyeceklerini düşünüyorum. Telefon veya bilgisayar üzerinden toplantıyı seçecekler. Bu da bizim işimizi çok etkileyecek. Yeni sektörler çıkmaya başladı. İnsanlar evde çalışırken bütün işlerin ilerlediğini gördük. Dünya daha çok self servise dönecek. Bütün servisler telefondan yapılabiliyor. Telefonla rezervasyon, check-in/check-out yapılabiliyor. Bu tarz şeyler Avrupa’da var ama bunlar bizim için olumsuz gelişmeler. Biz Türkler misafirperverliğimiz ile biliniriz. Karşılarken veya yolcu ederken ya da servisimizle el sıkışmamızla, kucaklaşmamızla kendimizi öne çıkardık. Umarım bu özelliklerimizi kaybetmeyiz” açıklamalarında bulunuyor.
“Kişiye özel porsiyon yemekler artacaktır”
Uğur Talayhan Avrupa’ya oranla Türk otel ve kurumsal restoranların hijyen konusunda çok daha iyi olduğunu vurguluyor. Hijyen konusunun yerel ve sokak yemekleri restoranlarında titizlikle uygulanmasının çok daha iyi olabileceğini ifade ediyor. “Açık büfelerin kalıp kalmayacağı konusunda henüz bir şey söylemenin doğru olmadığını sözlerine ekleyen Uğur Talayhan şu açıklamalarda bulunuyor: “Herkesin alıp gidebileceği porsiyonlar olabilir. İnanıyorum ki ortak masaya konulan yemekler azalacaktır, kişiye özel porsiyon yemekler artacaktır. Biz bu konuda çok hassasız zaten. Daha bu olay olmadan önce her restoran ve otelimizin kapılarının önüne virüs temizleyen paspaslardan koymuştuk. Öte yandan yazın yakalayacağımız tek alan yerel turizmdir. Kendi vatandaşlarımız tatillerine gideceklerdir, herkes sıkıldı. Bu günler atlatılınca, havuzlara, denizlere ve tatil yerlerine gidecek çok insan var. Bu yerlerde de bakanlığın sıkı kontrollerinden sonra herkesin güvenle tatil yapacağını düşünüyorum.”
“Otellerde en önem verdiğim şey ekibimdir”
Türk mutfağının tanıtımıyla ilgili konuşan Talayhan, Türk mutfağının sadece döner veya kebaptan ibaret olmadığını söylüyor. Türk mutfağının lokal malzemeler ve pişirme yöntemleriyle öne çıkarılması gerektiğinin altını çizerek, “İtalya ve İspanya’daki gibi destinasyonlar yaratmamız lazım. Gaziantep UNESCO ile dünya mutfağı ama ülkemizde kaç kişi bunu biliyor? Türkiye’de olan malzeme hiçbir yerde yok. 1998’de ilk Türk Milli Aşçı takımını kurduğumuzda şef Maximillian Thomae’nin en büyük hayali Türk mutfağının duyulmasıydı. Şimdi daha iyi durumda olduğumuzu ve istikrarın iyi olduğunu söyleyebilirim. Dünyanın anahtar yerlerinde Türk mutfağını tanıtarak bizim de bilinirliğimiz gelişecektir. Nusret gibi kişilere daha çok ihtiyacımız var. Öte yandan bizim işimiz ekip işi. Ben ne kadar iyi olsam da tek başıma hiçbir şey yapamam. Benim gittiğim bütün otellerde en önem verdiğim şey ekibimdir. Genelde otellerde yaşarım ve şimdi de öyle yaşıyorum. Her zaman ekibim için her şeyin en iyisini gönülden yaparım ki onlarda aynı sıcaklığı misafirlerimize göstersin” diyor.
“Ekibimiz her gün sağlık çalışanlarına ve barınaklara yemek hazırlayıp yolladı”
Şef kökenli olan Uğur Talayhan, fırsat oldukça mutfağa girmeyi çok sevdiğini söylüyor. Esas alanı ise klasik Fransız mutfağı. Türk ve Fransız mutfağını çok sevdiğini ifade eden başarılı isim sözlerini şöyle tamamlıyor: “Fransız yemek yemek isteyen kişi Fransa veya Londra’yı tercih eder. Hangi ülkeye gidersek oranın mutfağını deneriz. İnanıyorum ki otellerimizde çok iyi Fransız mutfağı yapan şeflerimiz vardır. Öte yandan benim için çalıştığım yerlerdeki bölgeyle birleşmek ve bağlanmak çok önemli. Bu olaylar olur olmaz neler yapabileceğimizi düşünmeye başladık. 3 hastaneye her gün yemek götürdük. Sağ olsun Ali Ronay şefimiz ve ekibi her gün sağlık çalışanlarına ve barınaklara yemek hazırlayıp yolladı. Sağlık çalışanlarını otelimizde ağırlıyoruz. Şu an yaş sebebi ile dışarı çıkamayan kişilere desteklerimiz de devam ediyor.”