Trilye Restaurant Sahibi ve Gurme-Yazar Süreyya Üzmez Gündem Değerlendirmeleri’nde açıklamalarda bulundu. Krizle beraber yeni kavramların hayatımıza girdiğini ifade eden Üzmez, bu kuralların zaten olması gereken kaideler olduğunun da altını çizdi.
Süreyya Üzmez, turizm bakanlığının çıkardığı yönergeleri incelediğini ifade ederek, sosyal mesafeyle sosyalleşmenin olamayacağını belirtiyor. Alınan kurallara uymak zorunda olacağımızı da sözlerine ekleyerek, “Alınan tedbirler ne kadar yürür bilemiyorum. İtalya’da restoranlar bu kısıtlamalar nedeniyle kapılarını açmıyorlar. Ama öyle bir düşmanla karşı karşıyayız ki nereden, ne zaman, kimden çıkacağını bilemiyoruz. Bu yüzden bu kurallara uymak zorundayız” diyor.
“Bu dönemi çalkantılarla atlatacağız ama limana varacağız”
Aslen subay olan Süreyya Üzmez, o zamanlarda dahi içinde her zaman yeme-içme tutkusunu taşıyor. “Dünya çapında bir restoran kurmak istedim” diyen Üzmez, temellerini Ankara’da Trilye Restaurant’la atıyor. Yaklaşık 20 sene önce emekli olduğunu belirten başarılı isim sözlerini şöyle sürdürüyor: “Emekli olduğum günden bu yana Türkiye’de krizin olmadığı bir ay dahi yok. Biz Ankara markasıyız. ‘Güzel bir restoran yapalım’ dedik ve nefis bir restoran hayata geçirdik. Mutfak denetleniyor ve bütün ideallerimize ulaştık. Günün sonunda gemiler sallansa da limana ulaşıyor. Çok spekülasyon var. İnsanların restorana gitmeyeceği söyleniyor ama gidecekler. İnsanoğlu kadar kolay alışan bir varlık yok. Öte yandan restoranlar mesafelerle uzun süre ayakta kalamaz. Biz yeniye böyle başlayacağız ama ikinci dalgaya yakalanmazsak bu salgın bitecek ve ilaçlar devreye girecek. Bu dönemi çalkantılarla atlatacağız ama limana varacağız.”
“Türkiye’nin kurtuluşu üretimdir”
Süreyya Üzmez, doğanın korunması gerektiğini ifade ediyor. Somon ve uskumrudan yılda 55 milyar dolar kazanan Norveç’i ise örnek gösteriyor. “Kriz bize sadece balığın değil patatesin de önemli olduğunu öğretti” diyen başarılı isim, “Bizim artık boş arazilere bina dikme devrimiz bitti. Bütün Türkiye üretim seferberliğine gitmeli. İnsanların beş ineği satıp şehre gelmesi değil memleketlerinde üretmesi gerekiyor. Türkiye’nin kurtuluşu üretimdir” ifadelerine yer veriyor.
“Rakiplerimle savaşmak değil bilgilerimi paylaşmak istiyorum”
Süreyya Üzmez’in İngilizce dahil toplam beş kitabı bulunuyor. 1 buçuk yılda bir kitap çıkarmaya çalıştıklarını ve Türkiye’de yeme-içme kitaplarının çok yetersiz olduğunu dile getiren Üzmez, “Türk mutfağının bütün yemeklerini sever ve severek yaparım. Türk mutfağında öyle yemekler var ki dünyadaki bütün damaklarda genel kabul görür. O yemekleri öne çıkarmak lazım. Mesela kaburga dolması, kuzu tandır, hünkar beğendi… Yıllardır sunum eksikliği vardı ama yeni şefler bu eksikliği de tamamlıyor. Osmanlı mutfağını seviyorum. Ben yemek konusunda bütün bildiklerimi paylaşıyorum. Rakiplerimle savaşmak değil bilgilerimi paylaşmak istiyorum. Ne kadar çok restoran açılırsa o kadar güzel tatlı rekabet oluyor. Ben Ankara’da açtığımda 9 balıkçıydık ama şimdi 25 balıkçı var ve buna katkı sağladığım için çok mutluyum. Bu şekilde çıtamızı yükseltiyoruz” açıklamalarında bulunuyor.
“Akılda hizmet kalır”
Süreyya Üzmez, “Akılda hizmet kalır” diyor ve gelen konuklarına kendi evlerinde hissi yaşattıklarını belirterek hizmet kalitelerini şu sözlerle aktarıyor: “Mesela bir doğum gününe geliyorlar eğer alkol kullanıyorlarsa Angora Ankara şarabının üstüne çektiğimiz fotoğrafı yapıştırıp hediye ediyoruz. Alkol kullanmıyorlarsa fotoğrafla kitabımı hediye ediyorum. Akılda hizmet kalır. Örneğin çok kaliteli bir markaya, cekete çok iyi para verebilirsiniz. Ceketin modası geçer ya da beğenmezsiniz ama anılar kalır. Benim 3 Michelin yıldızlı restoranlarda yemek yediğim zamanlar oldu ve hâlâ anlatırım. Bizim sektör böyle bir şey. İnanılmaz anılar bırakıyor.”
“Türkiye’deki balıkçılar kendini yenilemeli”
Türkiye’deki restoranların ayrıcalığı hammaddeden kaynaklı olduğunu söylüyor Üzmez. İngiltere’de kılıç balığının dondurulmuş olduğunu belirterek Türkiye’deki denizlerde balıkların, okyanus balıklarına göre çok daha lezzetli olduğunu ifade ederek, “Bu yüzden restoranlarımız 1-0 önde. Ama maalesef arkadaşlarımız kendilerini yenilemiyor. Bakıyorlar ciro çok iyi, gidip bir arsa veya yalı alıyorlar. Restoran sahipleri ve şefler de böyle. Kazancın bir kısmını kendilerini geliştirmeye adamalılar. Mesele tatilin bir kısmını ayırıp San Sebastian Mugaritz’de yemek yiyeceksin. Bunlar bizim yatırımımız. Biz 18 senedir gidebildiğimiz yerlere gittik. Öte yandan Türkiye’deki balıkçılar kendini yenilemeli. Yeni ürünler kullanılmalı. Balık restoranı demek meze tepsisindeki karides, ahtapot, lakerda gibi deniz ürünleri demek. Mesela bazı yerlerde tepside mezelerin hepsi yoğurtlu meze ama deniz ürünü yok. Onlar da haklı hammadde çok pahalı. Ama balık lokantasının olmazsa olmazları var ve bunları yerine getirmek zorundalar. Mesela dondurulmuş balık satmayacaklar. Ve balık avlama sezonlarına dikkat edilmesi gerekiyor” ifadelerini kullanıyor.
“İyi bir dayanışma ile bu süreçten çıkacağız”
Süreyya Üzmez, dünyanın en bereketli topraklarının Anadolu toprakları olduğunu bu yüzden pandemi sonrası üretimde sorun yaşanmayacağını belirterek sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Türkiye diğer Avrupa ülkeleri gibi değil, bizde dayanışma var. İnsanlar böyle zamanlarda bile birbirine yardımcı olmak için seferber oluyor. Bunları aşarız ama herkes elini taşın altına koyacak. Simitçiden simit, pastacıdan pasta alın, taksiye binin. Parayı harcamak lazım. İstediğin kadar doların olsun, yarın buğday olmazsa o da bir işe yaramayacak. Restorana gelemeyenler gerekirse kumbara yapacaklar ve gelmişler gibi hesap ödeyecekler. Çok ilginç bir çözüm ama iyi bir dayanışma ile bundan çıkacağımızı düşünüyorum.”