Del Mare ve Osteria Salvatore lezzetleriyle farkını ortaya koyuyor

Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir fil ambarı olarak kullanılan tarihi binada konumlanan Del Mare ve Osteria Salvatore, deniz ürünlerinde ve İtalyan konseptinde farklılığı yakalayan iki ayrı adres oluyor. Çengelköy Sahil’de manzaraya açılan kapısıyla Boğaz’ın nadide mekânlarından olan Del Mare ve Osteria Salvatore’yi İşletme Sahibi Uluç Akbaşoğlu anlattı.

Önce fil ambarı sonrasında ispirto fabrikası olarak kullanılan bina bugün İstanbul gastronomisinin önde gelen restoranları Del Mare ve Osteria Salvatore’ye ev sahipliği yapıyor. Uluç Akbaşoğlu, “2003 yılında Del Mare ile hobi olarak başlayan maceramız bugün hayatımızın bir parçası oldu” diyor.

Akbaşoğlu, denizcilik sektöründe faaliyet gösteren Akbaşoğlu Holding’in üçüncü kuşak temsilcisi. Yurt dışında “Ekonomi ve Finans” üzerine eğitim gören başarılı isim, 2015 yılında Türkiye’ye dönüş yapıyor ve o günden bu yana hem denizcilik hem de yeme içme sektöründe çalışmalarını sürdürüyor.

“Oturmuş bir menümüz, standardımız ve müşteri kitlemiz var”

Del Mare ve Osteria Salvatore, 200 yıllık tarihi kapısından denize açılan manzarasıyla eşsiz bir yemek deneyimi yaşatıyor. İtalyan restoranı Osteria Salvatore ve deniz ürünleri konsepti Del Mare ile fark yarattıklarını ifade eden başarılı isim, “Oturmuş bir menümüz, standardımız ve müşteri kitlemiz var. Misafirlerimize en taze ürünleri sunabilmek için titizlikle çalışıyoruz. Mutfak koordinatörümüz Tongar Fırat’ın geliştirdiği bir çok yeni lezzeti menümüze ekliyoruz” ifadelerini kullanıyor.

“Misafirlerimizin beklentilerini de göz önünde bulunduruyoruz”

Del Mare, menüsünde balıktan ziyade deniz mahsulü ve kabukluları sunarak, klasik meze ve lezzetleri modern sunum ve farklı malzemelerle buluşturuyor. “Del Mare olarak kendimizi hiçbir zaman klasik bir balıkçı olarak görmedik” diyen Uluç Akbaşoğlu, “Sürekli geliştirdiğimiz mezelerimizi özenle hazırlıyoruz. Antakya tuzlu keçi yoğurdu, Konya çifte kavrulmuş tahini gibi yöresel ve coğrafi işaretli ürünlere yer veriyoruz. Balıklarımızı ve deniz mahsullerimizi, mevsimlerine göre, kendine has; Babakale, İskenderun, Çanakkale vs. gibi farklı bölgelerden günlük olarak, en taze ve doğal halleriyle temin ediyoruz. Kendimizi sürekli geliştirerek, yenilikçi bir mutfak kurgumuzla gelenekselliğimizi birleştiriyoruz. Misafirlerimizin beklentilerini de göz önünde bulundurarak her mevsim farklı lezzetleri misafirlerimize sunuyoruz” diyor.

Del Mare’de öne çıkan lezzetlerden kalkan tandır, çok hafif ızgara ateşinde, elli dakikalık bir sürede yavaş yavaş pişerek, sulu yumuşacık eti ve çıtır çıtır derisi ile menünün en iddialı yemeklerinden. Çanakkale’den özenle seçilen kum midyeleri ile yapılan linguine makarna ise şarap severler için harika bir tercih oluyor. Karadeniz olta levreğinin kemik ve kafalarından hazırlanan spesiyal balık çorba ise her mevsimde misafirlerin en çok tercih ettiği yemeklerden.

“Her zaman bir İtalyan mutfağı hayal etmiştik”

Osteria Salvatore’nin konsepti klasik ağır beyaz örtülü İtalyan restoranından ziyade; biraz daha genç, modern ve canlı bir konsept olarak kurgulanıyor. Paylaşımlık tabaklar, cicchettiler, kokteyller ile mekân, gençlerin de çok keyifli vakit geçirebileceği bir alan yaratıyor. “Her zaman bir İtalyan mutfağı hayal etmiştik” diyen Akbaşoğlu, “İtalyan mutfağından ailece çok keyif alıyoruz. Doğru mutfak ekibi ve mimari çizgiyi bir araya getirdiğimize inandığımız anda ise bu projeyi hayata geçirmeye karar verdik” diyor.

Osteria Salvatore’de ördek aranchini ve deniz kerevitli linguine ilk günden bu yana restoranın göz bebeği. Diğer bir imza lezzet olan ‘panzuotto’dan söz eden başarılı girişimci, “İki ince ve çıtır hamurun içerisinde bresaola ve bebek ıspanağın beyaz trüfle buluşması diyebiliriz. Farklı bir tarzı olan bu pizzamız, misafirlerin denemekten haz duydukları bir seçenek oldu” ifadelerini kullanıyor.

“Geleneksel İtalyan mutfağına sadık kaldık”

Osteria Salvatore ile yarattıkları farklılıklardan söz eden Uluç Akbaşoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor: “Geleneksel İtalyan mutfağına sadık kalarak, kendi bakış açımızı ve tarzımızı da kattık. Bizim gözümüzden İtalyan mutfağını misafirlerimize sunma dürtüsü, bizi farklı kılan yönlerden bir tanesi oldu. Yerel ürünlerle, İtalya’dan gelen ürünleri bir araya getirmek bizim için çok değerli. Doğadan aldığımız her zerreyle bu iki kombinasyonu dengede tutmaya çalışmak en büyük tutkumuz. Öte yandan restoranımızın bel kemiği olan taş fırınımızda istediğimiz mayayla istediğimiz hamuru elde ederek, geleneksel Napolitan pizza tarzımızı ortaya çıkardık. Kurduğumuz bu sistemde misafirlerimize paylaşımlık alternatifler sunuyoruz. Yaptığımız her tabak için aynı tutku ve heyecanla ilerlediğimiz ‘Osteria Salvatore’de her mevsim farklı lezzetleri, gelenekle masanıza taşıyan eşsiz bir restoran olmak için hazırız.”

Akbaşoğlu son olarak Avrupa Yakası’nda da yeni bir proje üzerinde çalışacaklarının müjdesini verdi.

 

 

Sosyal Medya'da Paylaşın