Helvacızade Grubu ve Zade Global CEO’su Dr. Mevlüt Büyükhelvacıgil, Gündem Değerlendirmeleri’nde koronavirüs süreci ve bu süreçteki çalışmaları hakkında açıklamalarda bulundu. “Ülkemiz aldığı tedbirlerle bu süreci rahat atlatıyor ” diyen Büyükhelvacıgil, dünya çapında yapılan araştırmalara göre krizden en az 5 milyon kurumsal şirketin etkilendiğini de belirtti.
Helvacızade, 1888 yılında helva, gıda ve şekerleme üretimi ile faaliyetlerine başlıyor. Ardından çalışmalarına gıda toptancılığı ile devam eden grup üçüncü kuşağın da işin içine dahil olmasıyla ülkemize markalar armağan etmeyi hedefliyor ve 1989 yılında Zade yemeklik bitkisel sıvı yağ üretimi ile sanayiye giriş yapıyor. Markanın üçüncü kuşak temsilcisi Dr. Mevlüt Büyükhelvacıgil, şu anda dördüncü kuşağın da iş başında olduğunu söyleyerek, sağlam bir şekilde yol aldıklarını kaydediyor.
Grubun ikinci kuşak temsilcisi Kadir Büyükhelvacıgil ise Onursal Başkan olarak tüm şirkete rehberlik etmeye devam ediyor. Başarılı isim çalışmalarından ise şöyle söz ediyor: “Konya’da bulunan 2 yemeklik bitkisel sıvı yağ rafinasyon ve geçen yıl faaliyete geçen dolum paketleme ek tesisimiz ile günlük 1200 ton kapasiteye sahibiz. Tesislerimizde yaklaşık 35 farklı çeşitte yağ üretiyoruz. 2000’li yıllarda meme kanseri hastaları için gerçekleştirdiğimiz sosyal sorumluluk çalışmaları sırasında gördüğüm ihtiyaç üzerine ülkemizin bitkileri ile ilgilenmeye başladım. Tüm dünyada besin desteği olarak kullanılan yağlar üzerine derin araştırmalar yaparak tüm dünyada yapılmamışları tespit ettik. 200 kişilik bilim grubu ve Ege Üniversitesi ARGEFAR ile bir araya gelmemizin ardından Türkiye’nin ilk sağlıklı yaşam markası Zade Vital’i sosyal sorumluluk felsefesiyle faaliyete geçirdik. Daha sonra ise 130 farklı ürünü 7’den 70’e destek verebilecek şekilde, %100 doğal cold press yöntemi ileüretmeye başladık ve patentlerimizi de aldık. Bunları yapmak ciddi bir Ar-Ge istiyor. Şu anda iki Ar-Ge merkezimiz bulunuyor, biri İbn-i Sina diğeri ise Doğal Ürünler Araştırma Uygulama Merkezi DÜAMER. DÜAMER’de Selçuk ve Ege üniversitesi ile birlikte ülkemizde çok merkezli Ar-Ge işbirliği projesini hayata geçirmiş olduk. Üretim teknolojilerimiz ve Ar-Ge bizim için büyük önem taşıyor. Ek olarak 18 bin eczaneye girdik. Etkinlikleri bilimsel olarak kanıtlanan geleneksel bitkisel tıbbi ürünleri tüketicimizle buluşturmaya eczane kanalıyla da devam ettik. Eczacılarımızın derslerinde bitkiler varken biz ürünlerimizi eczanelerimize kazandırarak toplumun bir adım ötesindeki sağlık danışman eczacılarımıza bunu kazandırmış olduk. Sosyal sorumluluk dememizin bir nedeni de bu… Farklı üretim uygulamaları ile bunu gerçekleştirdik. Türkiye’de yaklaşık 12 bin bitki var ve bunların 3000’den fazlası endemik bitki. Türkiye olarak Avrupa kıtasının tamamından fazla bitki zenginliğine sahibiz. Şu anda 7 bölgeden tohum alıyoruz ve eczanelere veriyoruz. Sonuç olarak inanılmaz bir yapı oluştu diyebilirim.”
“Tarlalarımıza ve tohumlarımıza sahip çıkmak istiyoruz”
Büyükhelvacıgil, tüm dünyanın salgından etkilendiği bir ortamda Türkiye’nin aldığı tedbirlerle süreci rahat geçirdiğini ifade ediyor. Çin’de iki ayda 550 milyar dolar bir gelir kaybı yaşandığını da belirtiyor. Büyükhelvacıgil, “Aşı belki bu salgını çözecek ama ortak görüş vücut direncinin dengelenmesi ve desteklenmesinin çok önemli bir rol oynadığıdır. Gastronomide ambalajlı gıdalar ve sağlıklı yaşam ürünlerinin artan hareketliliği çok önemli bir etken oldu. Bizim işimiz için tarladan eczaneye ruhsat diyebiliriz ve çıkış noktamız eczacılarımızdı. Çiftçilerimiz bizim geleceğimiz ve pandemi sonucunda da anlaşılıyor ki çiftçiler bizim için çok önemli bir değer. Tarlalarımıza ve tohumlarımıza sahip çıkmak istiyoruz. Yaptığımız sosyal sorumluluk projesinde de buna odaklanıyoruz ve kadınlarımıza, çiftçilerimize eğitimler veriyoruz. Tarladan eczaneye çok iyi bir altyapı oluşturmuş durumdayız” diyerek sözlerine ekliyor.
“Türkiye’de tohumları ihraç eden bir pozisyona ulaştık”
Mevlüt Büyükhelvacıgil, Zade Global Inc ile 2,5 yıldır Amerika’da yaşadığını ve Amerika yönetimi ile yerel üretimin iş birliği içinde olduğunu belirtiyor. Genç jenerasyonu tarıma yönelten bir teşvik bulunduğunu söyleyerek, “Biz hep ithal eden değil ihraç eden ülke olmamız gerektiğinin vurguladık. Bu anlamda Bakanlıklar ve özellikle dikkat çekmek istediğimiz Sağlık Bakanlığı da bu konuyu paylaştık. Üniversiteler, araştırmacılar ve yöneticiler olarak hepimiz yolumuzu belirledik. Türkiye’de tohumları ihraç eden bir pozisyona ulaştık. Sağlık sektöründe Avrupa’dan Amerika’ya giden ilk firmayız. 2019’da ülkemiz topraklarının doğal gücünü şifa olarak götürdük ve çok kabul gördük. Online sistemde ciddi iş birliklerimiz oldu ve şu an herkes tüm ürünlerimize kolaylıkla ulaşabiliyor” açıklamalarında bulunuyor.
“Bütün ülkeler kendi için üretime gidecekler”
“Bütün ülkelerin istediği altyapı lokalleşme” diyen Büyükhelvacıgil, Türkiye’nin 4 mevsimi aynı anda yaşayabilen zengin bir ülke olduğunu vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürüyor: “Konya’da 9 bin yıl önceye dayanan zengin bir kültür var. Buğday, burçak gibi pek çok ürün bizim topraklarımızda üretilmiş ve bu bizler için çok önemli bir kaynak. Bütün ülkelerin bizim gibi kendi kendine yetebileceğini zannetmiyorum. İklimlerin değişikliği, su konusu gibi endişeler var ve dolayısıyla bu noktada işleri biraz daha zorlaşıyor. Ama bütün ülkeler kendi için üretmeyi zorlayacaklar. Son 2 yıldır Amerika’da gördüğüm organik tarımın üstüne gitmeliyiz ve vegan ürünlere odaklanmalıyız. Doğru beslenmeyi anlatmayı hedeflediğimiz için bu önemli bir nokta. Doğru beslenme sadece tükettiğimiz gıdalarla alakalı değildir, bu bir yaşam trendidir. Kentlerdeki yaşam şartlarının düzensizliği, sağlıksız beslenme, hareketsiz ve stresli yaşam nedeniyle hem ruhsal sağlığımızı hem de fiziksel sağlığımızı iyi durumda tutmamız çok önemli. 7 bölgeden de tohum almaktayız. Keten, ceviz, kabak, rezene, anason gibi ürünleri Anadolu’dan alıyoruz ama Hindistan cevizi ve chia tohumunu yurt dışından getirmek zorunda kalıyoruz. Ege’de bir eczacımız tarladan kudret narı üretiyor ve bunu eczanelerde satıyoruz. Ürünlerimizin %90’ını ülkemizden temin ediyoruz. 3 tür bitkimizi Menemen’deki arazilerde ziraat fakültesi ile yaptık. Keten, haşhaş gibi ürünleri İç Anadolu’da öğrendik. Sarı kantaronu Denizli’nin dağlarından alıyoruz ve 300 yıldır kantaron üreten bir aile ile işbirliği yapıyoruz. Zeytinyağımızı kendi topraklarımızda üretiyoruz. Çiftçilerimiz ve yerli üretim bizim için önemli bir noktada bu nedenle onlarca çiftçi ile iş birliği yaparak eğitimler de veriyoruz.”
“Önümüzdeki günlerin hepimiz için zor olacağını düşünüyorum”
Mevlüt Büyükhelvacıgil, 45 yıldır ticaret yaptığını ve birçok krize şahit olmasına rağmen koronavirüs krizinin bunca yıldır gördüğü en büyük kriz olduğunu belirtiyor. “Hiç kimse hayatında böyle evde kalmadı ve bunlar gerçekten çok özel günler” diyen Büyükhelvacıgil sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Bu günlerde yaşanan salgınla beraber ekonomik bir kriz içerisindeyiz ama atlatacağımızı umuyorum. Geçmişten gelen bir cari açığımız da var. Önümüzdeki günlerde atacağımız her bir adım kritik bir önem taşıyor. Biz koronavirüsün ortaya çıkmasından hemen sonra bir kriz masası oluşturduk. Bu krizin 2021 yılının ortalarına kadar süreceği düşünülüyor ve bu konuda planlamalar yaptık. Bu durum tabii ki bizi de etkiledi. Eczacılarımızı ve doktorlarımızı bu virüsten dolayı ne yazık ki kaybettik. Vefat eden herkese baş sağlığı diliyorum. Eczacımız bizi tüketiciyle buluşturuyor ve onlar da kendini koruma altına almak zorundalar. Ek olarak bizim gittiğimiz depoları ve kooperatifleri de etkiledi. Bu durumu önlemeye yönelik girişimlerimiz var ve ümit ediyorum ki girişimlerimiz sonuç verir. Ben bu duruma ticaret olarak değil sosyal yardım olarak bakıyorum. Halkımız bağışıklık sistemini desteklemesi gerektiğinin ve vitaminlerin öneminin büyük ölçüde farkına vardı, artık bu konuda herkes çok daha bilinçli. Sambucus, çörek otu yağı, C vitamini, D vitamini, çörek otu yağı içeren doğal nazal spreyi Nigefix ve probiyotikler bu dönemde çok ciddi talep gören ürünlerimiz oldu.”