Tarihiyle olduğu gibi her daim doğasıyla büyüleyen Çanakkale’nin uzun zamandır dikkat çeken duraklarından biri Ahmetçe Köyü. Yerli ve yabancı turistlerin uğramadan geçmediği bu köyde, nefis doğa manzaralı bir lokasyon var: Simurg Inn. Mekânın kurucusu Dilara Karabay ile hoş bir sohbet gerçekleştirdik.
İsmini Zümrüd-ü Anka kuşu Simurg’dan alan, efsaneleşmiş kuşun büyüleyici tasviriyle konuklarını karşılayan bir otel: Simurg Inn. Mavi ve yeşilin tam ortasında, Ayvacık’taki Ahmetçe Köyü’nde bulunan otelde kuş sesleriyle günü karşılayabiliyorsunuz. Bir yanda deniz bir yanda Kaz Dağları’ndan gelen temiz oksijen ile baş döndüren mekân, gelen konuklarını adeta büyüleyen bir atmosfere sahip.
Doğma büyüme İstanbullu olan Dilara Karabay, hayatını evlilik ve mücevher tasarımcılığı yolunda şekillendirirken Ahmetçe Köyü ile tanışıyor. Köye taşınana ve evlerini butik otele çevirmeye karar verene kadar tasarımla uğraşan Karabay, hayatın planlamadan getirdikleri ve kişisel içgüdüleriyle bir otel yaratırken kendisini buluyor.
Ahmetçe Köyü’nün bir dağ köyü olması ve ulaşımının meşakkatli olması yine de Karabay’ı yıldırmıyor. Simurg Inn’in yerel kültürle nasıl şekillendiğini sorduğumuzda şöyle yanıtlıyor: “Butik otelcilik ve gastronomi, turizme farklı bir soluk kazandırarak, sürdürülebilir ve topluma faydalı bir model yaratıyor.”
Butik otellerin, büyük zincir otellerden farklı olarak bulundukları bölgeye ve yerel ekonomiye birebir dokunduklarına değinen Dilara Hanım; yerel işletmelerle ilişkiler kurarak hem yerel halkı desteklediklerini hem de turistlere benzersiz bir deneyim sunduklarını anlatıyor: “Bu işletmeler, yerel tedarikçilerden alışveriş yapıyor; köylerden süt alıyor, yerel çiftçilerden meyve ve sebze tedarik ediyor, yerel zanaatkârların el emeği ürünlerini kullanıyorlar. Bu sayede sadece kendi işlerini değil; aynı zamanda yerel esnafı, çiftçiyi ve sanatçıyı da ayakta tutuyorlar.”
Gastronomi turizminde de yemek kültürünü bir bölgenin ruhu olarak anlatan Karabay; butik otellerin bu kültürleri yansıtmakta önemli bir yere sahip olduklarından bahsediyor ve devam ediyor: “Misafirler, geldikleri bölgede sadece kalmıyor; o yörenin yemek kültürünü, tarım ürünlerini, yerel tariflerini deneyimleme fırsatı buluyor.”
“Sonuç olarak, butik oteller ve gastronomi turizme yalnızca ekonomik bir katkı sağlamakla kalmıyor; toplumsal ve kültürel bir katkı da sunuyor. Bu model, turizmi daha sürdürülebilir, daha adil ve daha özgün bir yapıya kavuşturuyor. Yerel halkın ve kültürün içine işleyen bu tarz, yalnızca anlık kazanç değil; uzun vadede bölgenin kimliğini, ekonomisini ve insanını koruyacak bir güç sağlıyor.” diyerek Dilara Hanım sözlerini tamamlıyor.